27 Ağustos 2010 Cuma
0 yorum

Çalışmak İçin Yaşamak


7 aydır sürdürdüğüm iş maratonumun bana kazandırdığı anlamsız şeylerin yanında kaybettirdiği çok önemli şeylerden biri blogumu resmen terk etmek oldu. Yani bir artık yazmıyorum diye duyurmadığım kaldı. İnsan hiç 7 ay bloguna yazmamazlık yapar mı? Bu nasıl bir umursamazlık nasıl bir boşvermişliktir derken içimdeki asi taraf; beni en iyi tanıyan çektiklerimi en iyi bilen saf tarafım ise ama yazamazdın ki o kadar işinin gücünün arasında, insan üstü bir çalışma temposunda uyumaya vaktin yokken, dinlenmeye vaktin yokken, kafanda seni ilgilendirmeyen (işin özü düşünüldüğünde) binbir tane ide varken nasıl yazabilirdin diyor. O yüzden de ilk terkettiğim blogum oldu. Oysaki iyi kötü gidiyordu işte. Kendi çapımda bişeyler yazıyordum. Yine kendi çapımda bir kaç okuyucudan yorumlar alyordum. Aslında bir nevi kendimi tatmin ediyordum.

Şimdi söz versem burada kendi kendime sürdürebilir miyim bu işi diye. Bilmiyorum.

Dün bir arkadaşım yorgunluktan ölü bir vaziyette "Yaşamak için çalışmıyoruz; çalışmak için yaşıyoruz" dedi. Sanki ilk defa duymuşum gibi şaşırdım bu cümleye. Bende ondandım. Bende o kişiydim. Çalışmak için yaşayanlardan. Durmadan...durmadan...durmadan... çalışan...

Okulumu özledim, çocukluğumu özledim, tatili özledim. Acaba çalışmayı mı sevmiyorum diyorum kendi kendime. Acil bir çıkış yolu bulmam lazım. Ama biliyorum ki o çıkış yolu beni bulmadan benim onu bulmam imkansız. Bekleyelim bakalım...

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Toggle Footer
Top