7 Eylül 2010 Salı
One yorum

Referandumsal Muhabbetler


Referandum için son 5 gün. İstanbul her sabah "EVET" yazılarıyla günü açıyor, "EVET" yazılarıyla günü kapatıyor. "EVET" oyu verecek olsam bu kadar "EVET" abartısından sonra muhakkak bıkkınlık ve mide bulantısıyla karışık bir oy değişikliğine giderdim. Kendilerini desteklememe rağmen nasıl bir çalışmadır, nasıl bir kampanya hazırlığıdır cidden şaşırıyorum. Ak Parti'nin organizasyon yeteneğini her geçen yıl daha da arttırdığını seven sevmeyen artık kabul etmiştir sanırsam da asıl merak ettiğim bu referandum kampanyasına ne kadarlık bir bütçe ayrıldığı. Bu billboardlar, pankartlar, broşürler, bayraklar, evet oyu için verilen iftarlar, mitingler, caddelerde mahallelerde dolaşan parti araçları, çalıştırılan insanlar hepsine ne kadar harcandı. Kimin parası, değirmen nerde, su nerde? CHP'nin bu konuda her zamanki gibi Ak Parti'nin arkasında kalması açıkçası rahatsız etmiyor beni... Dozu abartanın AKP olduğunu düşünüyorum.
Ancak her iki partinin de ciddi anlamda anayasayı ıskalaması ve bizlerin bu anlamda aydınlatılmaması işlerin (penguenin de dediği gibi) recep bey-kemal bey dalgasına girmesi sinirlerimi bozuyor. 72,5 milyonluk Türkiye nüfusununun oy kullanacak kısmının kaçta kaçı anayasadaki değişiklerden haberdar (ben de dahil)? Bildiklerimiz birkaç şeyden ibaret (çoğunda o da yok) peki ya geri kalan değişiklikler? Bu referandumda çok fena birşey yapıldı o da oy kullanacak kitleye yani bizlere adam akıllı bu anayasa maddelerinin ve yapılacak olan değişikliklerin anlatılmaması oldu.

Tesadüfen Gemlik'de denk geldiğim CHP mitinginde anayasa ile ilgili çok yüzeysel bir kaç cümlenin geçmesi ve işin halkın hoşuna gidecek tarzda esprilere (recep bey... recep bey... yalnız halkın çok hoşuna gittiğine ve Kılıçdaroğlu her söylediğinde güldüklerini es geçmeyelim) ve söylemlere dönüşmesi kendileri için kolay yol olabilir belki ama benim için birşey ifade etmiyor. Mitingler sadece show için yapılmış seçimlere hazırlık maçlarından ibaret kalıyor. Rastladığım CHP idi. Ak Parti'nin televizyonlardan izlediğim kadarıyla çok da farklı olmadığını düşünüyorum. 

Bir hafta önce İstanbul'da yaklaşık 200 kişilik (!) otobüste evime giderken bir anda otobüs birbirine girdi (sözlü). Kavga, otobüsün çok kalabalık olduğu, artık yolcu almanın imkansız olduğu ve buna rağmen şöförün ısrarla yolcu almak istemesinden patlak verdi. Ardından belediye, belediye ile doğru orantılı AKP, parti ile orantılı da Recep Tayyip Erdoğan suçlandı ve konu en sonunda Referanduma dayandı. AKPliler, CHPliler bir anda karşı karşıya kaldı. Bir taraf makarnacılar diye bağırırken (ki hangi taraf olduğunu tahmin edersiniz) bir taraf darbeciler diye bağırıyordu. Evet ortamın bir anda bu kadar kızışmasının altında iftar saatinin yaklaşmış olması, sıcaklık ve kalabalık faktörü fazlasıyla vardı ama insanların da artık bazı konularda seslerinin duyulmasını istedikleri de ortadaydı.  

Haa bu arada bu vakayı anlattığım birkaç arkadaşımın merak ettiği asıl konu otobüsteki baskın taraftı. Evet baskın tarafı açıklıyorum. "Hayır"dı. Ama bana sorarsanız o otobüsün %70'i referandumda "EVET" oyunu kullanacak. Peki zıtlık nereden çıkıyor. Zıtlık bu referandumu da seçim kampanyaları gibi sol-muhafazakar çatışmasına çevirip ondan sonra bu referandumdan hayır beklemekten kaynaklanıyor. Oysa otobüste yaşandıklarımdan çıkardığım sonuç çok düz mantıktı. Solcuların sesi fazlaydı, Muhafazakarların da nüfusu...
Next
This is the most recent post.
Önceki Kayıt

1 yorum:

  1. anayasa maddelerinin içeriği ve toplumun ahval ve şeraiti hakkında:
    sandık başında da bilgilendirilmeme gerçeğimiz değişmedi: dikkatinizi çekerim referandumda neyin oylandığına dair hiçbir işaret yoktu sandık başında. ne maddelerle ilgili bir açıklama, ne maddelerin kendisi... elimize tutuşturulan sadece bir evet-hayır oy pusulası oldu. zaten düşünmemiz beklenmiyor ki bizden. taraf olmamız bekleniyor. hepimiz yüzeysel konuşuyoruz. neyin gerçek neyin sahte olduğunu bilmeden, bilemeden.

    YanıtlaSil

 
Toggle Footer
Top