11 Nisan 2009 Cumartesi
0 yorum

Kimlik=Kadın


Değişen yüzlerimizi, değişen saçımızı, kaşımızı, tarzımızı hatta düşüncelerimizi göstermez kimlik kartları. Bir dönemde neysen osundur artık devlet gözünde. Ancak seviyorsan yeni vesikalık çektirmeyi ya da kuyruklarda bekleyip kimlik vesikalığını değiştirmeyi o ayrı....
Dediğim gibi gösteremez değişen düşüncelerimizi...
laiksin, müslümansın, ateistsin, lezbiyensin vs.
Yalnız unutmadan söyleyeyim dini:islamdır yazar. Üstlerine vazifeymiş gibi. Bırakır işini gücünü benim dinimle ilgilenir. Kendinde bu hakkı görür.
Toplumumuz değişiyor hepimiz hemfikiriz. Günlük hayatta fazla fazla örneklerini görmekteyiz. Senelerce köpeğini kısacık şortuyla gezdiren bilmemne teyze, birgün bakıyorsun ki, üzerinde pardösü başında sıkma bir baş, dininin gerektirdiğini (hepsinin ortak iddasıdır) yerine getiriyor.
Sonra örnekler bitmiyor. Bir parkta çocuğunu salıncakta sallayan bilmemne hanfendü ayağında uzun ince topuklu ayakkabıları, göbeği hafif açık dar badisi ve o güzel vücut hatlarını sergiler tarzda sıkı bir jean ve dininin gereği takmış olduğu rengarenk bir eşarp.
Çok sıkıcı konular biliyorum. Herkesin cık cık sesleriyle süslediği üzerine çok yazı yazılmış,
çok konuşulmuş, ve artık 'yeter yaa amma duyduk bu aynı tarz söylemleri' denilen bir konu bu.
Yalnız bu zamana kadar herkesin fazlasıyla duyduğu, kendi gözleriyle gördüğü, emin, bekir ikilisinden fazlasıyla okuduğu (bir dönem bay getirmişlerdi sahiden--onların ki de gazetecilik gereği) bu değişen toplum sahneleri ve nidaları bende ancak seçim zamanı gözümün önüne durmadan koyulan kimlik kartlarıyla (işimin gereğiydi) kafamdaki birkaç sigortanın yerine oturmasına neden oldu. Evet görüyordum, duyuyordum, okuyordum ama benim açımdan çok da abartılmaması gereken konulardı. Toplum belirli bir muhafazakarlığa gidiyordu ama dünya da buna doğru gidiyordu. İnsanlar kendilerini ancak ve ancak dinle kurtarabileceklerine, günahlarını örtbas edebileceklerini düşünüyorlarsa ya da buna inanmak istiyorlarsa buyursunlar kendi bilecekleri bir şey. Herkes kendinden mesul bu hayatta (söylemesem bilinmiyordu sanki) ama öyle kendi içimizde yargılarız, yadırgarız ama bunu o insana karşı savunmanın, fikrini dikte etmenin gereği ve anlamı yok; çünkü özellikle insanlar bu konularda bazen fazla katı ve tutucu olabiliyorlar ve sen kendini yorduğunla, konuştuğunla kalıyorsun. Konuyu çok dağıtıyorum farkındayım. Ama üzerine çok fazla konuşulabilecek açık uçlu bir konu.
Sadede gelirsem seçim sonunda fazlasıyla beni düşündüren bu kimlik kartlarındaki değişmiş çehreler beni bu konu hakkında yazmya itti. Harbiden bu kadar bayan nasıl bir metamorfoz geçirmişler öyle ya. Şaşırdım ki 'laik kesim 'adı altında geçinen bir semttir hani. Ama laikler de değişirmiş. Olur öyle şeyler. Neyse ne. Yalnız bir hanfendü vardı ki suratımda garip bir tebessümle baktım kendilerine. Bir çok örneğin tam tersine. Saçları kapalıyken kimlik kartında, karşımda açılmış saçlarıyla duruyordu. Gerçi kimliğindeki foto da sıkma başlı değildi ama. Sonra bir kendisine baktım, bir de fotoğrafına. Kabul ediyorum, güzel saçları yoktu ama suratında o 'orda bir köy var uzakta' türküsünü hatırlatan, köyümün o güzel elma yanaklı bir ablası. Hafif çillerle birlikte resimde de, kendisinde de doğal sağlıklı pembe insan yanakları; tıpkı Heidi gibi. Hoştu yaa. O an şunu düşündüğümü hatırlıyorum. 'Güzel ne güzel, aydınlık bir yüz, görünen kötü de olsa saçlar'. Saç ya saçtı işte. Basite indirgendiğinde bir saçtı işte.

Bu arada dediğim gibi uzun zamandır düşünüyordum da bu konuyu, yazmaya meyilli değildim. Serdar Turgut'un 10/04te tarihinde Akşam gazetesinde yazmış olduğu yazısı harekete geçirdi beni. Söyleyeyim dedim.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Toggle Footer
Top